Bölüm 1 – Astsubay Çavuş Murat

Murat; Cengâver bir asker. 2014 yılında liseyi bitirdiğinde girdi Jandarma astsubay okuluna. Çok parlak bir öğrenci olarak bitirdi. Her türlü eğitimden geçmiş ve her eğitimi başarıyla tamamlamış bir askerdi. 2016 yılının, Ağustos ayının 30’unda görev yeri belli oldu. Ağrı, Doğubayazıt. Artık tam bir asker olacak, aldığı bütün eğitimlerin hakkını verecekti. Astsubay Çavuş olarak görev yerine katıldı. Bir çok operasyonlar gördü geçirdi. Yakışıklı 1,77 boylarında, 75 Kilo civarındaydı. Kumral, gür saçlı ve mavi gözlü.

Anlattığım özelliklere bakılırsa askeriye de olması saçma geliyor bana da. Neden asker olur ki insan. Bu yakışıklılığıyla sivil hayatta kandıramayacağı kız yoktu. Hani ben kız olsam kesin âşık olurdum bu çocuğa. Ama o asker olmayı seçmişti. Dededen gelen bir adet gibi bir şey onların ailesinde askerlik. Dedesi de, babası da askerdi. Babası emekli Albay, dedesi ise çavuş olarak uzun yıllar hizmet etmişti TSK ya. Dedesinin askerlik yaptığı zamanlarda askerlik süresini siz tahmin edin ve o zamanlarda Çavuş dediğinde şimdiki gibi burun kıvrılmıyor, ciddi ciddi komutan olarak algılanıyordu. Dedesi zorla göndermişti oğlunu Harbiye’ye. Babası oğlu okusun diye liseye vermişti ama Murat’ın içindeki askerlik duyguları hiç eksilmedi. Liseyi bitirdiğinde babasından gizli Başvuru yaptı astsubay okuluna. Büyük bir gayretle kazandı ve şuanda Astsubay Çavuş olarak görev yapıyor. Görev yılının 2. Senesine girmek üzere ve işini severek yapıyor.

Arkadaşları arasında Psikopat Muro diye anılıyor. Çünkü çıktığı her operasyonda gözü kara şekilde çarpışıyor yara alsa da düşmüyor, operasyon boyunca teröristlere göz açtırmıyordu. Birçok başarı belgeleri var. Ve bunları duvara asmakla vakit geçirmiyor. Asarsa duvarların dolup taşacağını düşünüyor. 2. Senesine yaklaşmasına rağmen kısa zamanda kendini sevdirmeyi ve bölgede Teröristler tarafından nefret edilen birisi haline geldi. Kimse sivilde kendisini tanımıyor ve bu şekilde şehirde rahat rahat geze biliyordu. Operasyon hazırlık aşamasında yüzünü o kadar güzel kamufle ediyor ki, bırak teröristleri kendi arkadaşları, komutanları bile tanımakta zorluk çekiyor.

Murat’ın başarılı askerlik anıları uzar da uzar. Allah uzun ömürler versin askerimize.

Eğer uyandığımızda güneşin parlak yüzünü göre biliyorsak işte Murat gibi cengâver askerlerimize borçluyuz.

Murat’ın askerlik dışında çok kırılgan bir ruh yapısı var. Duygusal bir kişilik. Askeriyeden çıktığı anda bu kimliğe bürünüyor. Kitaplar okumayı, saz çalmayı, şarkı söylemeyi, film izlemeyi o kadar çok seviyor ki, IMDB den en düşük puana sahip filmleri bile kaçırmadan izliyor. Her filme verilmiş bir emek olduğunu, bu filmlerden bile çıkarılacak bir ders olduğunu düşünüyor. Saç çalarken kendinden geçiyor, Mahsuni ve Neşet Ertaş söylemeyi çok seviyor. Alkolle arası pek yok. Arkadaş ortamlarında eğer kadeh havaya kalkıyorsa oda eşlik eder. Sınırı, iki kadeh Rakı – üç şişe bira. Daha ötesini içmesine içer ama iradesine hakim olmayı bilen birisi olduğu için içmiyor.

Bir kadın için tam bir aşk adamıdır kendisi. Şiirler okumayı sever kadınına. Sevdiği kitaplardan alıntılar yapmayı daha çok sever. Hayranı olduğu yazar Oğuz Atay. En sevdiği kitabı Tutunamayanlar. Gerçi Tehlikeli Oyunlar kitabını da sever ama bir insanın hayata Tutunma çabalarını okumayı, sonunda Tutunamayıp kaybolup gidişi onu çok etkiliyor.

Bir gün Tutunamayıp gidersem Turgutçum Özben gibi olmalıyım. Bir gün seversem Zahide’m diye türküler yakan Neşet Baba gibi olmalıyım diyor kendileri.

Murat’ın askeri nedenlerden çok arkadaşı yok. Bazen evinin kapısını açarken yalnızlığını hissediyor. ‘’Keşke gelişimi gözleyen bir kadınım olsaydı. Kokusunu içime çekip sıkı sıkı sarılsaydım. Yaralarıma bakıp göz yaşı dökseydi bende beni ne kadar çok sevdiğini her akan damlada anlasaydım. Ama bunu yapamam sevdiğime. Beni her operasyonda telefon veya televizyon başında bir haber için beklemesini kaldıramam. Ya şehit olursam, al bayraklı flama ve Jandarma flaması takılı bir askeri araç arkasında ambulans ile ya evimin sokağına yavaş yavaş yanaşırsa. Karım o anda balkonda çamaşır asıyor olsa ve araçları görünce aklına direk ben gelirsem, o anda düşüp bayılırsa veya kendini kaybedip oda benim peşimden dünyayı terk ederse ben ne yaparım’’ Bunları düşünüyor Murat her zaman. Sevmek sevdiğini ölüme sürüklemek ona göre. Haksızca düşünceler sayılmaz bir asker için bunlar.

Murat askeriyeden çıkmış evine gidiyordu. Her gün gördüğü deli Hikmet’i gördü. Yine çöplerden bir şeyler topluyordu. Biraz Hikmet’i izledi. Acaba nasıl delirmişti. Hangi arkadaşlarını arkasında bırakmış ve bu hayata dayanamamış, sonunda delirip çöpleri karıştırmaya başlamıştı. İnsan kafasını bunlara yorarsa kendisi de delire bilirdi. Çok düşünmedi ve köşedeki markete doğru yol aldı. Alkol ile arası çok iyi olmamasına rağmen Hikmet’e şarap aldı kendisine bira. Bir tanede deve sigarası alarak Hikmet’in yanına vardı. Hikmet içti Murat konuştu. Murat içti Hikmet sustu. Murat daha birasını bitirememişken, Hikmet şarabı bitirmiş, deveden bir tane yakmıştı. Ayağa kalktı çöpten topladıklarını hazırladı ve dakikalar boyunca konuşmayan Hikmet şunları söyledi; ‘’ Sev kardeş sev. Bu seveceğin illaki kadın olması gerekmiyor. Mesela şu karşıda benim topladığım yemeklere bakan kediyi sev. Git ve yemek ver. Mesela bir fidanı sev, su ver ona her gün, büyüyüp ağaç olduğunda kendinle gurur duy. Ama şunu da unutma, kaçtığın o sevgi var ya, bir gün seni öyle bir çarpar ve ardından öyle bir çukura sürükler ki sen bile anlayamazsın. O yüzden kaçma kardeş. Sadece sev.’’ Dedi ve gitti. Murat oturduğu yerde Deli Hikmet’in dediklerini düşündü. Hak verdi biraz, sonrada aklından ‘ bu şarapçıların hepsinde bu sözler niye var arkadaş, özel bir eğitimden mi geçiyor bunlar. Şarapçılık okulu ikinci sınıf derslerinde özlü söz eğitimi veriyorlardır bence’ diye geçirdi ve yüzünde büyük bir gülümsemeyle sokaklarda yürümeye başladı. Eve giresi yoktu, sabaha kadar bu şekilde yürüye bilir, uykusuzluğa alışık gözlerini dinlendirmek için bir banka uzanabilir ve Doğu Beyazıt’ın Barut kokan havasını soluya bilirdi. Saatlerce yürüdü Murat. Neden içinin bu kadar karardığını anlayamıyordu. Düşündükçe düşündü ve sonunda bankta otururken gözleri kapandı. Üzerinde hissettiği ağırlıkla kendine geldi bir anda irkildi ve ayağa kalkarak kendini korumaya aldı.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir