BÖLÜM 2

Üniversite yaşantımız çok hızlı başlamıştı. Bir eylemden ötekine koşuyorduk. Sandalyeye çıkıp bütün kitleye seslenişleri, işçi ve köylülerle olan söyleşileri, bütün halkın birleşmesine yardımcı oluyordu.

 

Daha kimse tarafından tanınmıyordu. İsmi duyulmaya başlanmamıştı ama devamlı olarak toplantılara katılır ve insanlarla ilişki kurardı. Bir gün bir eylemde dağınık görüntü sergileyen kalabalığa sinirlenmişti, ne yapılması gerektiğine karar veremiyorlardı bu hem beni hemde gardaşımı rahatsız ediyordu. Bir anda yanımdan ayrıldı, arkasından yetişmeye çalışıyordum ama çok hızlıydı. Sandalyede oturanı kaldırdı ve sandalyenin üzerine çıktı. Boyu zaten uzundu, kalabalık içerisinde o şekilde bile fark edilirken sandalye ile nasıl olduğunu siz düşünün. Öyle bir konuşma yaptı, öyle bir seslendi ki kalabalığa, o dağınıklık bir anda düzene girdi. Kalabalık içerisinde kimdi bu, daha önce görmedik diye konuşmalar, fısıltılar vardı. Hepsine Hayri Başkan denir kendisine, diyordum. İsmi o gün yayılmaya başladı etrafta.

 

İsminin duyulmaya başlamasının ardından bir çok toplantı ve söyleşide kendisini sık sık çağırmaya başladılar. Bu toplantılar esnasında bir çok kişiyle tanıştı ve arkadaşlıklar kurdu. Hiç biri benimki kadar değildi tabi ama yine de çok iyi arkadaşlıklardı. Özgür, Cevahir, Savaş, Deniz, Hüseyin, Osman, Serdar, Faruk, Ersan, Can sadece bazıları ama en samimileriydi.

 

Yakın zamanda büyük bir eylem gerçekleştirmek istiyorduk. Türkiye toprakları içerisinde bulunan Amerikan askerlerini protesto edecek, ülkeden çıkmalarını talep ediyorduk. Bu saydığım ekip ve binlercesi toplandık ve eylemi gerçekleştirdik ama polisler tarafından dağılmamız için şiddetli karşılık verildi. Hepimizin üzerine inen coplar yumruk ve tekmeler. Hiç bir şekilde karşılık vermiyor sadece slogan atmaya devam ediyorduk. En sonunda polisler bize şiddet uygulamaktan sıkılmış olacaklar ki durdular, bizde slogan atarak alandan ayrıldık. Toplantı yaptığımız evlerden birisinde toplanarak durum değerlendirmesi yaptık. Herkes görüşlerini bildirdi ama Hayrinin belirttiği görüş herkesin aklına yattı. Rütbeli bir Amerikan askeri kaçırarak sesimizi duyurmamızı önerdi ve herkes bunu onayladı. Askeri bir üst belirleyerek çarşı çıkışlarında kaçırılacaktı. Bunun organizasyonunu daha sonra görüşmek için dağıldık. Hayriye bu çok delice bir şey bilmem farkında mısın diye sorduğumda bana delice hareket etmez hiç bir eylemin amacı kalmaz dedi. Delirmek galiba en doğru şey gibi geldi bana bir anda. Neden delirmeyelim ki o zaman diyerek her zamanki gibi yanında olduğumu belirttim ve uzun uzun bu plan için çalıştık.

 

Bir sabah erkenden çıkıp Amerika askeri üstünde beklemeye başladık. Kaçıracağımız askeri önceden belirlemiştik. Uzun bekleyiş sonrasında askerler çarşıya çıkmaya başladı ama kaçıracağımız kişi çıkmadı. Hayri bu durumda ne yapacağımızı düşünmeye başlamıştı. Gidiyoruz diye arabayı çalıştırıp bastı gaza. İlerde üç amerikan askerini görünce yavaşladı. Yabancı dili oldukça iyiydi Hayrinin. Askerlere gideceğiniz yere bırakalım diye aldı arabaya. Alır almaz da başlarına çöküp bağladık askerleri. Size bir şey yapmayacağız merak etmeyin diye uyardı. Gizleneceğimiz yere doğru hareket ettik. Askerler endişeli gözlerle bizlere bakıyordu ama muhabbet ederek endişelerini ve korkularını almaya çalışıyorduk. Yavaş yavaş korkuları geçmeye başlamıştı. Gizleneceğimiz yere geldiğimizde askerleri çözdük ve oturmalarını istedik. Uzun uzun sohbetler ederek iyice bize alışmalarını sağladık. Ertesi günü gazetelere ve kanallara Üç amerikan askerini kaçırdığımızı ve Türkiye’den üstlerini çekmelerinin ardından serbest bırakacağımızı, dört gün içerisinde bu dediklerimize uygun bir karşılık bulamazsak askerleri öldüreceğimizi belirten bir yazı yolladık. İmza ne koyacağımızı çok düşündük ama kararsız kalıyorduk, hepimiz tek bir şeyde ortak karara vardık. Türkiye Özgürlük Hareketi. Yazının altına da daha sonrasında Hareketimizle ilgili bir açıklama yapılacağı bilgisini düştük. Akşam haberlerinde yazımızın yayınlanması için beklemeye başladık. Türkiye çalkalanıyordu. Hepimiz sevinçten birbirimize sarıldık. Çok ses getirmiştik, beklediğimizi alacağımızı düşünüyorduk. Geriye kalan tek şey bekleyip görmekti.

 

Üçüncü gündeydik ama halen bir cevap veya başka bir bilgi yoktu. Üç askere de ailelerine mektup yazmalarına izin verdik. Yarın akşam isteklerimize cevap vermezlerse onları öldüreceğimizi de bu mektupların üzerine yazarak gönderdik. Bu mektuplar, o akşamki haberlerde de olay oldu ve her yer çalkalandı.

 

Dördüncü günün sonuna gelmiştik ama yine cevap yoktu. Askerlere olan durumu özetleyerek, onları ölüme gönderdiklerini söyledik. O anda çok korkmaya ve endişe duymaya başladılar. Biz ne yapacağımızı düşünmeye başlamıştık. Gün bitmek üzereydi. Hayri, biz katil değiliz, tabi ki serbest bırakacağız dedi. Bazıları eğer serbest bırakır ve söylediğimiz şeyleri yapmazsak bizi bir daha dikkate almaya bilirler demelerine rağmen, Hayri ısrarla katil olmadığımızı serbest bırakacağımızı söyledi. Askerlerin gözlerini kapatarak arabaya bindirdik. Bir polis merkezinin yakınlarında indirdik. Hayri, içlerinden elliye kadar saymalarını ardından gözlerini açıp polis merkezine gitmelerini söyledi. Ertesi gün haberlerde askerlerle yapılan röportajları izledik. Askerler, yüzleri kapalıydı kim olduklarını bilmiyoruz dediler. Aksine yüzlerimiz hep açıktı ve hepimizi gördüler. Bu bizi çok şaşırtmış bir o kadarda sevindirmişti. Bu başarısız eylemimiz bizi hiç eksiltmemiş aksine daha da şevklendirmişti. Ardı ardına eylemler yapıyorduk. İşte Hayri ile kırılma noktalarımızdan birisi de bu eylemlerde gerçekleşti.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir