BÖLÜM 3

Tanrı bir elma yüzünden yarattı bu kâinatı. Bilseydi yarattığı varlıkların her gün acılar içinde ve hayal kırıklıkları içerisinde yıpranıp gideceğini yaratır mıydı? Ya ilk insan bilseydi onun yüzünden savaşlar çıkacağını, kendisinden türeyecek olan bu yaratıkların bir hiç yüzüne öleceğini, koparır mıydı o elmayı? Peki ya bilseydi kadın birçok evsiz barksız insanın soğuktan donacağını, bilseydi açlıktan ufacık çocukların öleceğini, hiç ister miydi o elmayı? Tanrı bir ceza vermek için yaptı bunları kabul ama ya diğerlerinin görme yetisi olsaydı o elmayı istemezlerdi. Yani ben olsam istemezdim. İstemedim de hiçbir zaman. Fazlasında gözüm yoktu azına da tahammülüm yoktu. Hayatım boyunca böyle oldu. Ne azla yetindin ne fazlasını istedim. Hep kararında olmaya çalıştım. Hayatın her zorluğuna göğüs germeye çalıştım. Evsiz bir adamın donmadan ertesi güne uyanmak isteği kadar zor değildi belki. Aç aç uyuyan bebeğini görüp, yarın bebeğimi doyura bilecek miyim diye uykuya dalan baba gibi zor değildi belki. Çocuklarını sıcacık bir odada büyütemediği, parası olmadığı için odun alamayıp, çocukları birazcık olsun ısına bilsin diye saç kurutmasını açık bırakıp yan odada intihar eden anne gibi zor değildi belki. Ama zordu bizimde göğüs gerdiklerimiz. Sevmek nedir çok iyi biliriz ama sevilmek nedir öğrenemeyenlerdeniz biz. Genelleme yaptım çünkü şuan bu kitabın bu kısmına kadar ulaşmış birileri varsa, muhakkak bu hayatta yok olmanın son düzlüğüne gelmiş ya yok olmuş ya da o düzlükten kurtulmuş arkadaşlardan oluştuğunun farkındayım. Gerçekten bu sayfaya kadar ulaşmışlarsa kahramanımın nasıl yok olduğunu merakla beklediklerinin farkındayım. Size ufak bir spoiler vermekte sakınca görmüyorum. Aslında kahramanımız bu hikâyenin başında yok olmuştu. Doğduğu gün yaşayacakları tek tek kulağına fısıldanmıştı. Ama o bunları şimdi hatırlamıyor. Keşke herkes doğduğu gün kulağına fısıldanan hayatı ezberinde tutabilme becerisini gösterse de, bu kadar hayal kırıklığı yaşayan insanlarla dolup taşmasa dünya.

Hayatımda iki defa hayal kırıklığı yaşadım ben. Aslında ilki hiç koymamıştı, ne kadar alnımda uzanan boynuzlarımı şuan zımparalıyor olsam da gerçekten koymamıştı. Ama ikincisi beni en derinden etkileyen unsurdu. Her seni seviyorum dediğinde içi eriyen ben, daha sonraları şu mesajıyla yıkılıp kalmıştım; ‘’Ben seni sevemiyorum, olmuyor lütfen anla beni’’. İnsanlar mesajla ayrılmalı demişti sevdiğim birisi. İşte buna sonuna kadar katılıyorum. Yüz yüze geldiğinizde sana ayrılalım dediğinde ulu orta ağlayarak kendini rezil ede bilirsin. O masada konuştuğu sıradaki el hareketlerini, dudaklarının kıpırdanışlarını, yüz mimiklerini ve en sonda o masadan kalkıp bir daha dönmemek üzere gidişini izlemek her defasında aklına gelir ve yıkılırsın. Evet, bence de en iyisi mesajla ayrılmak. İşte oda böyle yapmıştı. Anlattığımdan daha kolay oldu gerçekten.

Kahramanımızı merak etmediğinizi biliyorum. Şimdiki hikayeler ve yazılarda devamlı olarak insanların içine işleyecek iki kelime söyleyip trend topic olma çabaları nedeniyle yazılmış o kadar çok kitap var ki, bir çoğunuzun da bu kitapları alıp okuduğunuzu biliyorum. İtiraf edelim beyler bayanlar birbirimize, sizde bende bu kitapları okuyup iki damla gözyaşı akıtmış lığımız vardır. Bu yüzden böylesine gereksiz hikâyeler ilgimizi çekmiyor. Ama belki halen Hikmet’i merak eden vardır diye hikâyenin sonlarına doğru yol alalım isterseniz. Biraz daha sıkılmaya ne dersiniz?

İşte başlıyoruz.

Hikmet o olaydan sonra ortalardan kayboldu. Hikmet’i en iyi tanıyan benim, nerelere gitmiş olacağını onu nerede bulacağımı çok iyi bilmeme rağmen ben bile bulamadım kendisini. Tam tamına 4 sene boyunca yoktu ortalıkta. Buldum kendisini eninde sonunda. Nerelere kaybolduğunu merak etmiştim doğrusu. O geceden sonra öldüğünü bile düşünmüştüm. Kendisini bulunca inanın kendimi bulmuş gibi sevindim.

Hikmet şimdilerde çeşitli dükkânların hamallık işleriyle uğraşıyor. Kimi gün çalışıyor kimi gün çalışmıyor. Ne zaman çağırırlarsa o zaman gidiyor, günlük olarak parasını alıyor. Aldığı parayı da içkiye veriyor. Ama size bir sürprizim var, Hikmet birayı bırakmış. Artık şarap içiyormuş. Arada parası olursa rakı içiyormuş. Biranın göbek yaptığını düşünüyor. Haksızda sayılmaz hani. Beni özlemiş öyle söylüyor kendisi. Tabi onun yalancısıyım. Pekte iyi anlaşamazdık kendisiyle ama bende onu severdim. Halen daha severim.

Her işe çağrıldığında bir gün öncede haber veriliyor Hikmet’e. Sabahın ilk ışıklarıyla yola çıkıyor. Parasının çoğunu içkiye verdiği için yürüyerek gidip geliyor iş yerlerine. Neden diye sordum daha çok içki almak içinmiş. Bu çocuk gerçekten salak diye düşünmekten alamıyorum kendimi. Şuan 25 yaşında kendileri. Yüzündeki sakalları hiç kesmiyor. Daha karizmatik duruyormuş kendisince. Kesmesini söyledim ama dinlemedi. Antalya güneşinden yanan yüzü esmerleşmeğe başlamıştı, sakalları o kadar uzundu ki size kısaca söyleyeceğim siz uzun uzun aklınıza kazıyacaksınız. Işid diye bir terör örgütü türedi bu aralar orta doğuda belki bilirsiniz. Şimdi o kafa kesen adamları tutun zihninize getirin, karşılığına da hikmeti koyun. Şimdi ne demek istediğimi anlamışsınız.

Her gün yük indir kaldır yapıyordu Hikmet. Günlüğü Elli TL için. Bel ağrıları çekmesi hiç koymuyordu ona. İki alkol alınca acıları geçiyordu. Tam bir alkol bağımlısı olmuştu artık. İçmeden uyuyamıyor, rahat edemiyordu.

Gün ağırmış işe gitmesi gerekiyordu. Yataktan çıktığı gibi gitti. Kıyafetleriyle yatıyor. Arada bir elbiselerini değiştiriyordu. Yine iş yerine giderken bir butikte kız gördü. Öyle güzel bir kızdı ki nutku tutulmuş öylece kala kalmıştı olduğu yerde. Kocaman gözleri vardı kızın. Eşek gözlü diye tabir edilen gözlerdendi. Dudakları dolgun ve tam öpülesi dudaklardandı. Elleri incecik tam tutulası ellerdendi. Vücut hatları mükemmele yakın, kaşları gerçekten kalem gibi çizilmişti. Göğüsleri orta karar ne büyük ne küçüktü. Hikmet’in en sevdiği göğüs tipiydi. Gerçi itiraf etmek gerekirse benimde en sevdiğim göğüs tipiydi. Saçları ise öyle kıvırcık öyle güzellerdi ki, taraya taraya bitiremeyeceğiniz, okşaya okşaya bırakamayacağınız bir saçtı. Hepiniz tenini merak ediyorsunuz demi. Sütlü çikolata gibi bir renk ve pürüzsüz bir yapısı vardı. Hikmet galiba uzun yıllar sonra âşık oluyordu. Leyla dan sonra hiçbir kızı böylesine beğenmemiş ve bu gözle bakmamıştı. Ama işe gitmesi de gerekiyordu. Yarın yine burada olurdu kesin. Sonuçta orada çalışıyordu diye düşünüp hızlı hızlı adımlarla işe gitti. Uzun süren çalışma sonrasında hızlı hızlı adımlarla kızı gördüğü dükkânın önüne gitmeye karar verdi. Gittiğinde dükkân kapanmış kız gitmişti. Oturup ağlamak istedi ama utandı. Evine doğru yol alırken evin yakınındaki büfeden şarap aldı ve sıcacık yuvasına döndü. Şarap şişesini hızlıca bitirip uykuya daldı. Sabahın köründe gün bile aymamışken evden çıktı. Herhalde uzun sürecek bir iş var diye düşünüyordum ben. Ta ki daha açılmamış olan butiğin karşı caddesinde beklediğini görene kadar. Kızı bekliyordu şerefsiz ne zaman geldiğini kaçta çıktığını öğrenmek istiyormuş. Yaklaşık 3 saat bekledikten sonra dükkân açıldı ve kız geldi. Saat dokuza geliyordu. Psikopat herif sabahın altısından beri bekliyordu orada. Galiba gerçekten âşık olmuştu bizim saf Hikmet. İşe gidip gitmemekle kararsız kaldı. Cebindeki paraya baktı ve işe gitmesi gerektiğine karar verdi. O gün iş yerinde öyle hızlı çalıştı ki inanamazsınız. Koşar adımlarla butiğin karşı caddesinde beklemeye başladı. Saatler yirmi ikiyi gösterdiğinde butik kapandı ve kızda gözden uzaklaştı. Demek ki Sabah Dokuzda geliyor akşam yirmi ikide kapanınca gidiyordu. Sevindi buna, çünkü gidiş gelişte devamlı onu göreceğini düşündü.

Bu izlemeler gidip gelmeler her gün sürdü. Günler günleri, aylar ayları kovaladı. Açılması gerektiğini aşkını ilan etmesi gerektiğini düşünüyor ama uygulayamıyordu. Bir gün sabah uyanıp sakallarını düzeltirken, makasla sağını solunu keserek düzeltti. Ulan Hikmet beni dinlemedin gittin bir kız için sakallarına kıydın. Ama şunu söylemem gerekiyor bu şekilde daha bir yakışıklı oldu kerata. O kadar hazırlığa rağmen kızın önüne gül atıp gitti. Kız arkasından baka kaldı ve ufak bir gülümseme yerleşti o güzel yüzüne. Bu gün oradan geçmemeye karar verdi, utandı bizimkisi.

Ne kadar olmuştu en yakın arkadaşı Orkun’u görmeyeli. Yedi sene ya da sekiz sene. Kendisi bile unutmuştu. O gün hamallık işini yaparken Orkun’u gördü. İlk başta gözlerine inanamadı. Birkaç kere gözlerini kapatıp kapatıp açtı, Yumruklarını sıkıp ovuşturdu. Ve sonunda bunun Orkun olduğunu anladın. Hemen koştu sarıldı arkadaşına. Orkun’da şaşırmıştı. Uzun yıllar olmuştu nerelerdeydi acaba bunca zamandır. Ağladı Hikmet. Çok ağladı ama bir bebek gibi dakikalarca ağladı. Nefes almadan ağladı hem de. Sarıldı dakikalarca.

  • Yeter lan. Boğacaksın beni.
  • Siktir lan, Çok özlemişim seni.
  • Bende seni özlemişim lan şerefsiz. Nerelerdesin. Niye kayboldun o geceden sonra.
  • Akif’in çantası vardı ya. Polisler onu benim üzerime yıkıp hapse attılar. Hapisten çıktım Askere aldılar. Neye uğradığımı şaşırdım kaç senedir.
  • Lan neler gelmiş senin başına. Bak seni bekliyorlar işinden olma. Akşam ben yine burada olacağım. Gel ha muhakkak. Malzemede getir demleniriz.
  • Ben birayı bıraktım, göbek yapıyor. Şarap getiririm.
  • Tamam lan bana fark etmez.

Tekrar sarıldı Hikmet eski arkadaşına. İşini erkenden bitirip, malzemeleri alıp Orkun’un yanına gitti.

Uzunca süredir görmediği arkadaşıyla o kadar çok muhabbet etti o kadar çok sarılıp ağlaştılar ki burada her sahneyi yazmaya ne sayfalar yeter nede zaman yeter. Eski günlerden bahsettiler, birbirlerinin şimdiki hayatlarından bahsettiler. Her akşam buluşmaya söz verdiler birbirlerine. Her akşam istisnasız buluştular. Her akşam istisnasız içtiler. Gerçi Orkun alkolü tamamıyla bırakmıştı ama Hikmet’in içmesine yoldaşlık ediyordu. Orkun çok değişmişti Hikmet’e göre. Orkun’a göre Hikmet’te çok değişmişti. Birbirlerini uzunca süzdüler, karşılıklı olarak birbirlerindeki değişiklikleri süzdüler.

Her gün sabaha kadar içen ikilinin içmeleri sabah yedi gibi biterdi. Çünkü koşa koşa Butikçi kızı görmeye gitti. Uzaktan görüyor ama kızında ona karşı güldüğünü görmemek imkânsızdı. Uzaktan uzun uzun bakışıyorlar ve karşılıklı gülüşüyorlardı. Kızın adının Şirin olduğunu öğrendiği gün çok sevinmişti. İsmi gibi Şirin bir kız bulduğunu düşünüyor, evleneceği kadını bulduğunu söylüyordu. Bir gün elinden tutup eski arkadaşıyla tanıştırmak istiyordu fakat gidip kızla konuşamıyordu. En iyisi küçük bir mektup olduğunu düşündü. Aldı eline kağıt ve kalemi şu cümleleri yazdı.

‘’ Merhaba Şirin bayan. İsminiz gibi şirinsiniz. Sizinle yüz yüze konuşamadığım için kağıda dökmek istedim. Sizi çok beğeniyorum. Sizinle bir akşam çıkışında buluşmak ve en yakın arkadaşımla tanıştırmak isterim. Uygun olduğunuz gün Butiği kapattığınızda beni bekleyin. Beklediğinizi gördüğüm gün sizi alıp gitmek istiyorum buralardan. Sayı ve Büyük sevgimle HİKMET.’’

Bu kağıda döktüğü mektubu kızın yanına çaktırmadan gidip attı ve uzaklaştı.

Sabaha kadar uyumamış, üzerine çok içmişti. Bir gün öncede iş olduğu bilgisi verilmişti. Şimdi nasıl gideceğim çalışmaya diye düşünüyordu. Ama sevdiği kızı arkadaşıyla tanıştırmak istediği için para lazımdı. O yüzden istemeye istemeye işe gitti. Çok hummalı bir çalışma yapıyorlardı Özenle taşınıyor dikkatlice yerleştiriliyordu malzemeler. İşi bitmiş biran önce eve gitmek uyumak istiyordu. Sigara yakmak için kaldırıma çöktü. Uzun uzun çekti sigaranın pis dumanını içine. Karşıdaki kişiyi uzun uzun inceledi. Acaba dedi içinden. O olabilir mi. Boşuna düşünüyordu aslında şimdiye kadar koşup sarılmaması saçmalıktı. Çünkü oradaki kişi Erçin’di. Askerden yazıcı arkadaşı Erçin. Seslendi arkasından ama duymadı arkadaşı. Koştu sarıldı. Erçin de şaşırmıştı Hikmet’i uzun süre sonra karşısında görünce. Çok değişmiş lan bu Hikmet diye geçirdi içinden. Ama Erçin hiç değişmemişti aynıydı Hikmet’e göre. Bana göre ise çok değişmişti. Sabahları iş yoksa Erçin’le vakit geçiriyor, akşamları Orkun’la. Çok seviniyordu arkadaşlarıyla vakit geçirdiği için. Bir tarafı ise buruk kalıyordu, çünkü Şirin müsait olmamıştı. Aradan 3 gün geçmesine rağmen. Neyse dedi elbet müsait olacaktır acele etmeye gerek yok. Sabah Şirin’in gelişini bekledi, iş sonrası akşama kadar Erçin’le vakit geçirdi, Akşamları ise Orkun’la vakit geçirdi. Bu rutin her gün devam etti. Evine gitmez devamlı arkadaşlarıyla vakit geçirmeye başlamıştı. Bu sıralı günlerin ilişiğinde Erçin’le görüştükleri günün birisinde Binbaşı Rafet’i gördüler. Hikmet en çok Rafet’te ağladı. Kendisine en çok değeri veren kişiydi Rafet. Onu bu rutin günlük işlerine çok almadı. Koskoca komutandı sonuçta nasıl sık sık görüşeceklerdi.

Hikmet butiğin kapandığını ama Şirin’in gitmediğini gördüğünde çok sevinmişti. Mektuptan tam tamına 1 hafta geçmişti. Uzaktan el kol hareketleriyle hemen döneceğini, beklemesini işaret etti. Koşa koşa komutanını buldu. Bu akşam rakı masası kuracağını kendisiyle bir kadeh bir şeyler içmesini, sevdiği kızla tanıştıracağını söyledi. Komutanından oluru alınca Erçin’e koştu. Erçin’de olur verince ayrıldı oradan. Koşa koşa Orkun’u buldu. Aynı şeyleri Orkun’a anlattı ama bir isteği vardı, ev sahipliği yapmasını rica etti. Hiç tereddüt etmeden kabul etti Orkun. Eski arkadaşına yardım etmeyecekti de kime edecekti. Çok bekletmedim bence diyerek koşa koşa Şirin’i almaya gitti. Butiğe vardığında halen oradaydı, demek ki kendisinin de gönlü var diye düşünerek vardı yanına. Selam verdi saygıyla. Hemen ayrıldılar butikten. Orkun’a gittiler ve orada beklemesini kendisiyle iki kişiyi daha tanıştıracağını söyledi. Binbaşıya gitti komutanım sizi almaya geldim diyerek, espri niyetine askeri selam verdi. Komutanının elini tutmak için yeltendi. Kafasında sert bir cisim hissetti.

Uyandığında bir odada kapatılmış olarak buldu kendini. Ne olduğunu anlamamıştı. Şirin evet şirin, ona ne olmuştu, neredeydi. Onu bırakıp kaçtığını düşünecekti. Komutanı neredeydi, neden o yoktu yanında. Bir kişinin ayak seslerini duydu kolunda sinek ısırığı gibi bir acı hissetti. Damarlarında ilerleyen sıvıyı daha iyi hissetti. Damar yolunda ilerleyen sıvının nasıl yön değiştirdiğini, nasıl her yerine işlediğini hissediyordu. Sonra uykuya daldı. Dalarken de son düşündüğü şey, galiba beni doğrayacak böbreklerimi alacaklar. Gitti böbrekler dedi ve uykuya daldı.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir