SANA

SANA

=GÖNDERİL(E)MEDİ=

Şuan elime istemsizce aldım kağıt kalemi. Nedense mektup yazmak geldi içimden. Sana neden mektup yazmak istediğimi de bilmiyorum. Arasam açmaz mıydın telefonumu veya mesaj atsam cevap vermez miydin bilmiyorum. Belki de küsüz onu da bilmiyorum. Bilmediğim bir şey daha var, senin kim olduğun. Şuan bu yazıyı kim için kaleme alıyorum veya bu mektubu kime okutacağım onu da bilmiyorum. Aslında ben hiç bir şey bilmediğimi biliyorum. Gerisi bence gereksiz.

Gözlerin ne renk? Mavi, yeşil,siyah. Bence hiç fark etmez. Gözlerinin güzelliğinden de emin değilim. Güzel bakıyor musun acaba dünyaya? Beni ilgilendiren bu aslında. Bir köşe başı araba köftecisine oturduğumuzda gözlerinden bana olan sevgini görebilecek miyim? Veya burada ne işimiz var diye nefretini mi okuyacağım. Lüks bir restorana oturduğumuzda ışıldayan gözlerinin o köftecide de ışıldaması beni ilgilendiriyor. İşte bu yüzden gözlerinin ne kadar güzel olduğu beni ilgilendirmiyor, nasıl baktığın ilgilendiriyor. Ama şunu bil gözlerine bakmaktan inan çok mutlu oluyorum.

Ellerin nasıl mesela. Aklımda kurmaya çalışıyorum ama kuramıyorum. İnce parmakların mı var, yoksa tombul mu? Mesela elini tuttuğumda heyecanlanır mısın? Ben heyecanlanınca ellerim terler. Yani senin elini tutarken büyük ihtimal ellerim terliyordur. Senin böyle belirtilerin var mı? Bunu da bilmiyorum. Ben senin hakkında en ufak bir bilgiye sahip değilim. Ama şunu bilmelisin ki, ellerini ellerimde hissetmek bana huzur veriyor. Peki ya sana?

Paragraf atladım. Belki de ellerinle ilgili yazacağım çok şey vardı. Neden bitirip de bu paragrafa geçtiğimi bilmiyorum. Aslında yazarken çok iyiydim, kendimce. Bir an durdum. Bir ses duydum gibi oldum ama duymamışım. Beynimin bana ufak oyunları işte. Ama bence duydum o sesi, hatta dinledim biraz, belki tekrar duyarım diye. Kulağımda bir ses yoktu ama içime içime bir çığlık geliyordu. Nereden geldiğini bilmediğim ama beni içine çeken o sesi unutunca, yazmaya devam ettim. İşte bu noktada kaldığım yerden devam etmem gerekirdi. Peki ben buraya nasıl geldim. Konu saptı. Toplamalıyım kendimi. Seste yokken hazır.

Sen diyordum. Sen kimsin. Karım mısın? Karımsan nede güzel karım olursun. Sevgilim misin? Sevgilimsen nede güzel sevdam olursun. Gerçi karımsan eğer, sana karşı beslediğim sevdanın resmiyete dökülmesidir. Bir yerde okumuştum. Yada görmüştüm. Kesin İnternet de gördüm. Birbirlerinden fotoğraf çalıp, kendi sayfalarına yapıştırıp duran salak saçma sayfalardan birisi ola bilir. Yada bir dizi – filmdir. Hatırlamıyorum yani. Evlilik aşkı öldürür derler, bizim aşkımızın cenazesini de beraber kaldıralım mı diye soruyordu adam. Bence evlilik gerçekten aşkı öldürüyordur. Aşk dediğin gelip geçici bir şey. Ama sevgi ömür boyu süre bilecek bir şey. Biz birbirimize aşk değil sevgi besleyelim olur mu?

Saçlarını koklamayı, ellerimle düzeltmeyi, ıslakken taramayı o kadar çok seviyorum ki. Galiba ben senin her uzvunu beğeniyor ve seviyorum. Kalp, karşındaki insanın kusurlarını örter, akılsa ortaya çıkarırmış. Ben senin yanındayken aklım gidiyor, kalbim hükmediyor tüm bedenime. Normalde akıllı birisi olarak bilirim kendimi. Düşünmeden, tartmadan, kendimle tartışmadan hareket etmem ama nedense, senin yanında bunlar gidiyor sadece kalbim kalıyor. Bildiğin aptallaşıyorum yani.

Dudakların. Evet en sevdiğim yerin dudakların senin. İki dudağının arasından çıkacak olan ufak bir kelimeyi yada nefes alış verişlerini öylesine bekliyorum ki, bilemezsin. Adımı söylemek için hareketleniyorsun ya. Böyle dudakların hafiften ileri çıkıyor ve ilk heceyi veriyor. Nede güzel kıvrılıyor dudakların, nede güzel ustalıkla çıkıyor ilk hece bilemezsin. İkinci heceyi verirken dudaklarını biraz geriye atıyor ve birleştirip heceyi salıyorsun ya evrene, üçüncü heceyi verirken dudakların birbirinden ayrılıp dilin damağına dayanıyor ve çıkarıyorsun ya heceyi. İşte bir kez daha, bir kez daha aşık oluyorum sana. Sanki işinin en iyisi olan bir balerini izliyormuş gibi hissettiriyorsun bana. Birde o dudaklarını ele geçirmek yok mu. Dudakların dudaklarımla birleştiği anda içimde oluşan fırtınaları sana nasıl tarif ederim bilmiyorum. Ama dudaklarından ismimi son bir kez duymak için neleri feda ederim bir bilsen.

Sıkıldım bir anda. Senden sıkılmadım ha sakın yanlış anlama. Nedense Şubat ayının ortasında olmama rağmen terlemeye başladım. Kağıt tutamıyorum. Sırılsıklam oluyor. Bilgisayar çağındayız. Evde 2 lap top, 2 tablet, sayısız akıllı telefon olmasına rağmen, neden kalem kağıt alıp yazdığımı bilmiyorum vallahi. Kendimce şov yapıyorum sana işte. Böyle ufak oyunlarıma kanma sakın. Sıkıldım demiştim. Şuan neden sıkıldığımı da bilmiyorum biliyor musun? Yanda müzik çalıyor. Eda Baba dinliyorum. Nedendir bilinmez bu kadını seviyorum. Sesi bence çok güzel. Kendisi de güzel tabi. Senin yanında gölgen bile olamaz ama bence güzel kadın. Acaba söylediği şarkılar ruhumu mu eritiyor. Biraz ağırdan gitti şarkılar. Ama benim ruhum zaten karanlığa hapis olmuş durumda. Tam zamanını bilmiyorum ama yaklaşık iki senesi var. Bir gün şu hayatta hiç sevilmediğimi fark ettim. Yetemediğimi fark ettim. O gün girdi ruhum karanlık zindanlara. Ruhumun karanlıkla savaşması nedeniyle bedenime de prangalar vuruluyor. Ruhum, karanlıkla savaşını kazanacak. Bedenim, ruhumun vurduğu prangaları söküp atacak. İşte o zaman bu sıkılmalarım bitecek. Eminim buna. Şimdi biz bu konuya nasıl geldik bilmiyorum. Yine dağıldı konu. Hep böyle oluyorum işte. Bir işi yapmak için oturduğumda veya karar verdiğimde, beynim bana oyun yapıyor ve başka başka şeyleri düşünmeme yol açıyor. Yapacağım ve kararlı olduğum işi unutup kendimi düşüncelerimle buluyorum. Kendime geldiğimde ne düşündüğümü de bilmiyorum. Hafif kendimi sorguya çekiyorum ama hatırlayamıyorum.

Özür dilerim senden. Konuyu bu şekilde, arada başka yerlere çektiğim için. Dediğim gibi bazen beynim bana oyun oynuyor, konular kendiliğinden değişiyor. Kusura bakma.

Nerelerdesin sen sevdiğim, Nerelerdeydin? Seni bu kadar çok seveceğimi bilseydin daha erken gelir miydin? Gel ne olursun. Seni beklerken kendimi yitiriyorum. Çok fazla vakit kaybetme olur mu? Güzel ülkemin güzel geleceğinde bizde güzel hayaller kurmayalım mı? Ben baya baya sosyalist birisiyim. O yüzden seninle özgürlüğün olduğu, gerçekten tam bağımsız bir Türkiye de yaşamayı istiyorum. Ne olursun gecikme daha fazla. Seni ne kadar çok beklediğimin farkında bile değilsin.

Seni Seven Şahsı Muhterem

(İmza Yok)

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir