BÖLÜM 2

Hikmet; baktığınız zaman bir insanın başına bu kadar fazla talihsizlikler gelir mi diye düşüne bilirsiniz. Gelir efendim gelir. Size kendi hayatımı yazmış olsaydım her halde daha fazla şaşıra bilirdiniz. Bu hayatta en çok istediği şeyleri elde edememiş birisi olarak Hikmet’i hayalimde yaşatmış olmam saçma gelmez herhâlde. İnsanların değer verdiği her şeyi teker teker kaybediyor oluşu çok acıklı değil mi? Yaşamak ya da ölmek. İnsanın doğduğu gün öleceğini bilmesi ve buna göre yaşaması saçmalığı. Yaptığınız her şeyi not eden iki melek yanı başınızda beklerken, nasıl özgür olabilirsiniz ki? Kötülük mü yaptın, hemen bir omzundaki melek kötülüklerini yazıyor. İyilik mi yaptın diğer omzundaki de bunları not ediyor. Adalet mi lan bu. Yaşa ama düzgün yaşa. Alkol tüketme, sigara içme, sevişme, kötü konuşma. Sizce de her güzel şeyin günah olması tuhaf değil mi? Alkol tüketeceksin, alkolün ardından dürtülerine son vermek için sex yapacaksın, seviştik ten sonra keyif sigarası yapacaksın ve en güzeli de sinirlendiğin anlarda küfür edeceksin. İşte bak hemen en güzel olan ama aynı zaman da günah olan şeyleri hızlıca sıraladım size. İnsanların ilgisini çekecek günaha itecek her şey günah. Burada da senin nefsin ortaya çıkıyor. Yapma da demir şerefsiz nefis. Yap diye bastırıyor. Ama doğduğun bu hayatın sonunda cennete ulaşmak istiyorsan eğer, düzgün yaşa ve düzgün öl.

Şimdi kahramanımıza dönecek olursak. Bahtı kara bir karakter. Çölün ortasında kutup ayısı tarafından defalarca tecavüze uğramış birisidir kendisi. Hayata direk katil olarak dünyaya geldi. Okurların bildiği gibi annesini öldürmüştü. Bunun damgasını hep yaşayacaktı ölümüne dek. Annesini öldüren piç. Ama isteyerek mi yapmış tabi ki hayır. Ama beyninin içindeki konuşmalar bu şekilde söylemiyordu. Her gün sen annesini öldüren bir katilsin diyordu. Bu kendisini suçlamaları yok olduğu gün hatta öldüğü gün bile bitmeyecekti.

Hikmet askerlik işlemleri için bekliyordu. İşlemlerini yapan sivil bayan memur devamlı kendisiyle ilgileniyordu. Hikmet sivil memur olduğunu bilmiyor komutan sanıyordu kadını. Böyle komutanlar mı var lan askeriyede? Keşke daha önce gelseymişim diye düşündü kendi kendine. Düşünmemesi elde değildi. Kadın 1.60cm boylarında 50 kilo var yada yok. Kırmızı topuklu bir ayakkabı giymiş, dizlerinin bir karış yukarısında biten siyah bir mini eteği vardı. Üstten 2 düğmesi açık beyaz bir gömlek giymişti. Siyah beyaz kombinin altına kırmızı ayakkabı ne alaka ya diye düşünüyordu Hikmet. Bu salak ne anlar kıyafetten kadından demeyin, ağzının tadını bilirdi bizim kahramanımız. Her gün Posta gazetesi okurdu. Haydar Dümen için aldığı doğruydu ama magazin eklerindeki kadınlar içinde aldığı aşikardı. Oralardan takip ettiği moda ikoncukları sayesinde baya bir bilgisi vardı kadın kıyafetleri ile ilgili. Kadın masadan bir şey almak veya kendisine bir şey imzalatmak için hafif eğilmesi ile dolgun göğüsleri ortaya çıkıyordu. Hikmet zor anlar yaşıyor baktığı anlaşılmasın diye soğuk soğuk terliyordu. Ceza evinden yeni çıkmış ve 2 yıldır kadın görmemiş birisi olarak bu hareketler çok normal diye kendisini avutuyordu hikmet çim. Kadın kendisine seslenince komutanım diye cevap verince şen bir kahkaha attı memur hanım. Ben senin komutanın değilim burada çalışan memurum. Komutanların şuradaki beyler. Ama senin gittiğin yerde başkaları olacak deyince zor anlar yaşadı hikmet. Komutanların şuradaki beyler dediği anda kafasını çevirip o beylere bakmıştı. Kollarında anlam veremediği çizgiler olan kişiler. Bunlar cezaevindeki gardiyanlardan daha beter adamlar, suratlarına bakılmaz diye düşündü içinden. Gittiği yerde başka komutanlar olacakmış belki iyi birileri çıkar karşıma diye düşünüyordu.

Hikmet öylece bekliyordu saatler saatleri aldı götürdü. Kadını dikizlemekten de vaz geçmiyor göz ucuyla da komutanlarına bakıyordu. En sonunda işlemlerinin bittiğini söyledi kadın. Şanslısın eğer 1 kilon daha fazla olsaydı askere alınamayacaktın dedi. Hikmet hiç bir şey söylemedi kadına ama içinden neler saydırdı tahmin bile edemezsiniz. Ettiği küfürleri burada yazmaya kalksam galiba lügatlarımıza yeni küfürler gire bilir, bunu düşünerek yazmıyorum. Salaklık bende, evde 1 haftadır yatıyorum yemekte yemedim. Sadece bira ve sigara. Kilo verirsin tabi. Ne olurdu sanki yemek yesen kilonu korusan. Şimdi git askere gör gününü dedi içinden. Evet kiloluydu Hikmet. Ama boyu da uzunda. Böyle tekerlek gibi değildi ama yine de kiloluydu. Annesinin de bu kiloları yüzünden öldüğünü hatırlayacaksınız. Evet gidiyorsun dediler ve kaldılar hikmeti. Otobüs biletini alıp bindirdiler otobüse. Yolda giderken asker ağalarla konuşuyordu. Nasıl askerlik ne yapacağım be hapisten yeni çıktım hiç haberim yoktu dedi. Asker kaçağı gözüktüğü için 15 ay askerliği epey bir uzamıştı. 1 yıldır kaçaktı sonuçta sistemlere göre. Askerliğini 20 aya yakın yapacağı söylenmişti. Yolda otobüse binince inip kaçmayı düşündü. Ama asker ağa konuşurken her teslim olmadığın gün için 7 gün askerliğin artar o yüzden şanslısın demişti. Düşündü ve kaçma işinden vaz geçti. Gidip paşa paşa yapmaya karar verdi.

Birliğine teslim olmuştu Hikmet. Acemi birliği için pekte bir şey demeye gerek yoktu. Sadece eğitimler almış sürünmüş kalkmış koşmuştu. Kilo vermeye de başlamıştı. İlk haftasında 5 kilo vermişti. Kendisini özel bir diyet programına sokmuşlardı. Boyu uzun olmasaydı eğer bulunduğu birlik saçma olabilirdi. Ama özel eğitimler acemi birliğini bitirdiğinde 20 kilo falan vermişti. Çakı gibi asker olmuştu neredeyse. Bunun özel eğitimle alakası olmadığının farkındaydı. 75 gün süren acemilik süresince düzenli yemek yemiş ama yemekleri beğenmediği için bırakmıştı. Alkol almıyor ve sadece su içiyordu. Bu nedenle kilo verdiğini düşünüyordu. Usta birliği açıklanacağı ve herkesin içtima alanına toplanması gerektiği bildirildi. Merakla nereye gideceğini bilmiyordu. Kendisi cezaevinde yattığı için silahlı eğitimlerin çoğuna alınmamıştı. Rahatına Düşkün Mehmetçik diye söylenen şeyi yapıştırmışlardı üzerine. RDM. Askerliğini yapan bilir yapmayan yakında öğrenir. Komando olduğu için atış eğitimi almıştı ama intikal eğitimlerinde gerçek mermili silah vermiyorlar sadece intikalde bulunması isteniyordu. Ama eğlenceli olmaya başladığını da düşünüyordu askerliğin. Herkes birbirine devrem diye sesleniyor saçma saçma lakaplar takıyorlardı birbirlerine. Kendisinin belli başlı bir devresi yoktu. Devre kaybı olarak gelmiş her ikisinin de ortasındaydı. Devletin Kayıp çocuğu diye sesleniyorlardı kendisine. DK olarak nitelendirdikleri için askerler içinde böyle söyleniyormuş. Takmadı kendisine söylenen lakaplara. Eğlenmesine bakıyordu Hikmet. Komutanlarını doğru düzgün tanımıyor arada bir görüyordu. Usta birliği açıklanacağı için sevinçliydi. Koşar adımlarla içtima alanına geldi. Gelen ilk kişilerden birisiydi. Selçuk uzman diye bir komutanı vardı. Kendisine aferin Hikmet bu şekilde devam edersen çok iyi bir asker olacaksın demişti bu nedenle Hikmetin gururu okşanmıştı. Herkes yerini alınca isim isim herkesin nereye gideceği söyleniyordu. Herkes seviniyor burası oldu falan diye hoşnutluklarını dile getiriyorlardı. Hikmete sıra gelince Selçuk uzmanın suratı düştü. Hikmet Şenol diye seslendi. Hikmet kalkıl tekmilini verdi.

  • Hikmet Şenol Antalya Emredin Komutanım.
  • Gittiğin birliğinde sana başarılar dilerim aslanım. Bilmeni isterim ki gittiğin birlik ülkemiz için en değerli birliklerden birisidir. Hakkında hayırlı olmasını diliyorum dedi.

Bu işte bir bokluk olduğunu sezmişti Hikmet. Başka kimseye bu şekilde cümle söylememiş İsim Soyisim ve nereye gittiğini söyleyip diğer kişiye geçmişti. Selçuk Uzman ardından birliğini söylemeye başladı.

Hakkari / Yüksekova / Dağlıca Karakolu

Hiçbir bilgisi yoktu gideceği yer hakkında. Herkesin nereye gideceği belli olduktan sonra kendisiyle aynı yere gideceğini öğrendiği kendisi gibi Antalya’lı olan Erçin’in yanına gitmeye başlamıştı, istemsizce. Antalyalı iki arkadaş olarak muhabbet etmişlikleri vardı ama samimi değillerdi. Erçin’e sordu ama onunda bilgisi yoktu gidecekleri karakol hakkında. Birlikte Selçuk Uzmana sormaya karar verdiler ve odasına doğru gitmeye başladılar. Selçuk Uzman onları beklediği çok belliydi. Çünkü bir tek onların isimlerini ve gidecekleri yeri söylediğinde gözlerinde endişe vardı. Ama bizimkilerde bunu anlayacak akıl yoktu. İyi çocuklardı ama bunu anlayamazlardı. Oturun çocuklar bende sizinle konuşmak istiyordum dedi. Çok değişik bir şekilde İç görev yapan askerden Üç çay getirmesini istedi. Hikmet için aha şimdi yedik ayvayı çay söyledi lan bize diye geçirmeye başlamıştı ve tedirgin olmaya başlamıştı. Ve Selçuk Uzman konuşmaya başladı.

  • İkinizde Antalyalısınız demi.
  • Evet Komutanım.
  • Güzel birbirinize arkadaş olacaksınız o zaman. Sevindim buna.
  • Sağ olun komutanım.
  • Şimdi çocuklar gittiğiniz yerin bir vatan parçası olduğunu kesinlikle unutmayacaksınız. Evet sizin büyüdüğünüz şehir Antalya gibi bir yer değil ama unutmayın ki orası da vatan toprağı ve her başınızı kaldırdığınızda orada Ay yıldızlı bayrağımızı ve kapısının önünde Ulu Önderi göreceksiniz.
  • Emredersiniz Komutanım.

Hikmet içten içe telaşlanmaya başlamış içinde şimdi siki tuttuk galiba diye geçiriyordu. Ne diyeceksen çabuk söyle ben internete gidip araştıracağım diyordu.

  • Gittiğiniz karakol güzide karakollarımızdandır. Terörle mücadele için en önemli karakollarımızdan biridir. Evet şimdi söyleyeceklerim sizi endişelendirecektir ama sakın korkuya kapılmayın ve kendinize güvenle korkusuzca oraya gideceğinize eminim.

Hikmet yine küfürler saydırıyordu içinden hay bahtımı sikeyim diye. Stres anında baş gösteren tiki başlamıştı yine. Sol elini kulağının üzerine koyup koyup indiriyordu. Komutan ne yapıyorsun lan deyince kendine geldi.

  • Komutanım tikim var stres ve korku anında baş gösteriyor engelleyemiyorum
  • Tamam, endişelenme sakin ol.
  • Emredersiniz komutanım.
  • Şimdi gideceğiniz karakol Terör yüzünde yıllarca zorlandı. Sık sık saldırıya uğrayan bir karakolumuz. Ama uzunca süredir pek saldırı almadı. Sadece taciz ateşleri yapılıyor. Bende orada görev almıştım. Eminim çok başarılı ve eğlenceli askerlik geçireceksiniz.

Dedi ve askerlerini odadan gönderdi. Erçin ve Hikmet’in moral yerlerdeydi. Antalyalı oldukları için gönderdiklerini düşünüyordu Hikmet. Bunlar devamlı rahat rahat Turist kızlarla gezmiş tozmuştur birazda burada çile çeksinler diye göndermişlerdi Hikmet’ göre. Erçin salak salak konuşma her Antalyalı turistlerle gezmiyor yani ben gezmedim en azından dedi. Hikmet oralı olmadı hemen eğitim alayının içindeki internet kafeye girip gideceği yeri araştırdı. Sonunda kapatıp kalktı bilgisayarı. Burası nasıl bir yer amına koyum. Nereye gidiyoruz lan biz diye düşündü. Ama elinden bir şey gelmiyordu.

Sıkıldığınızın ve konunun nereye gideceğini bilmediğiniz için okumadan şuanda kitabı kapatmak istemiş olabilirsiniz. Emin olun bende öyle yapardım. Ama Hikmet yavaş yavaş tükenmekte ve yok olmakta olduğu için acemi birliği birazda olsun hayata tutunma yeriydi. Kilo vermeye başlamış. Kendisini dinlemeyi bırakmış sadece eğitim alıyordu. Hakkari’ye gidene kadar. İşte Hikmeti yok olmaya biraz daha götüren macera burada başlıyordu.

Gittikleri yere kendi başlarına gidemeyecekleri için özel olarak gönderilecektiler. Erçin dağıtım izini için Antalya’ya gitmiş, Hikmet ise benim yapacak Bir şeyim yok direk birliğime teslim olmak istiyorum demişti. Herkesi kandıra bilirdi ama beni asla. Bal gibi biliyordu Antalya’ya giderse bir hafta boyunca eğlenip stres atacağını. Ama bizim akıllı Hikmetin aklındaki şeyse çok başkaydı. Dağıtım izini kullanmaz direk teslim olursa 7 gün erken terhis olabilirdi. Normal izinlerini de kullanmazsa yaklaşık bir ay önce çıka bilecekti. Planları bu yöndeydi kahramanımızın. Ne kadar mantıklı bir iş değil mi. Ama şunu unutuyordu. Askeriye dediğin yerde mantık yoktur.

Birliğine teslim olduğunda pek sıcak karşılandı. Sevinmişti Hikmet bu duruma. Anlaşa bileceği insanların olduğunu görmek onu mutlu etmişti. Çok güzel olmasa da güzel sayılabilecek bir hafta geçirdi yeni birliğinde. Diğer askerlerinde gelmesiyle beraber görev dağılımı yapılacağı için cezaevinden alışık olduğu paspas, tuvalet yıkama gibi ayak işlerine koşuyor ama diğer askerlerle de iyi bir uyum yakalaması onun için iyi bir şeydi. Kimse ona kötü davranmıyor dövmek için özel odaya almıyorlardı. Koğuşlarda kaldığı için cezaevindeki günleri aklına geliyordu. Durduk yere kapı açıldığında ranzasında çaktırmadan dönüyor kapıya göz ucuyla bakıyordu. Elinde copla içeri giren askeri görüyor ve ödü bokuna karışıyor tiki hemen devreye giriyordu. Ne zamanki asker ağa copu dolaplara vurarak asker kalk içtima diyordu rahatlıyor ve tikide ortadan kayboluyordu. Birliğine teslim olduktan yaklaşın on gün sonra toplu olarak yirmi kişi geldi. Hemen gözleri arkadaşı Erçin’i aradı. Uzakta görünce sevindi. Yeni askerleri koğuşlarına dağıttıkları esnada sarıldılar birbirlerine. Hemen yerleşin yemek yiyin ardından Binbaşı Rafet size özel içtima alacak diye uyardı usta askerler. Hikmet hemen atıldı bendemi gireceğim. Usta asker bölüğün çavuşu oluyordu. Herhâlde Hikmet sende onlarla geldin sonuçta buraya. Erken gelmen fark etmez. Sinirlendi Hikmet Çavuşa, kendisini onlardan biri gibi görmeye başlamıştı çünkü. Çavuş gider gitmez küfür etti arkasında. Bilmem neresine ne koydum falan fistan dedi sonuna da bir Çavuşun adı Erdi’mi olur amk. Hiçmi düşünmemiş ailesi bu çocuk asker olur çavuş olur Erdi ismi koymayalım diye. Erdi Bey diyesim geliyor bu piçe. Erdi Çavuş diyemiyorum bir türlü. Erçin bir güzel kahkaha attı bu dediğine, Hikmet’te sevindi bu duruma. Beraber kahkahalar atmaya devam ettiler.

Binbaşı Rafet içtima alanına doğru yürümeye başlamıştı. Herkes dikkat kesilmiş gelmesini bekliyordu. Hikmet’e Binbaşının nasıl birisi olduğu bilgisi verilmiş ve Hikayeleri anlatılmıştı. Beş senedir burada olduğu ve Teröristlere göz açtırmadığını sayesinde 3 senedir hiç saldıramadıklarını anlatmışlardı Hikmet’e. Çok saygı duyuyordu kahramanımız kendisine. Korkuyordu da, tersinin kötü olduğunu, tokat attığı zaman yiyen kişinin üç gün kendisine gelemediği falan anlatılmıştı. Ama kendisi burada olduğu sürece Rafet Binbaşının da burada olması iyi olacaktı çünkü şerefsiz vatan haini Teröristler ondan korkuyordu saldırmıyorlardı.

Merhaba Asker diye inledi her yer. Tek kişiden bu gürlükte ses nasıl çıkar diye düşünürken kendisini Sağ ol derken buldu Hikmet. Ufak bir konuşma yapmıştı Rafet. Bu konuşmayı daha önce nereden duydum lan ben diye düşündü Hikmet. Kısa bir düşünme seansı yaptı beyninde , sonra aklına geldi. Selçuk Uzmanda aynı kelimeleri kullanmış, aynı şeyleri anlatmıştı. Demek ki komutanlık kitabında bu belli başlı bir eğitim demekti. Ezberleyemeyen Komutan olamazdı, Hikmet’e göre.

Mesleği olanlar sola, olmayanlar sağa ayrılsın dedi Rafet. Bu gür sesle kendine geldi ve beynin içindeki Hikmetle konuşmayı bıraktı. Eskiden Fırında çalıştığı için Sola ayrıldı. Ama Erçin’i unutmuştu ya sağa ayrıldıysa kendisi de sağa geçmeliydi. Mesleği olanlar göte geliyor olabilirdi. Sonra Arkasında Erçin’i görünce demek ki mesleği olmayanlar Göte geliyor diye sevindi. Erçin’i kendisinden daha akıllı sanıyor ve bu yüzden o ne yapıyorsa onu yaparak askerlikten rahatça terhis olmak istiyordu. Erçin acemi birliğinde yazıcı olarak seçilmiş ve silah ve intikal eğitimleri hariç hiçbir eğitimde bulunmamıştı. Birazda kıskanıyordu arkadaşını. Ama olsun dedi beynindeki Hikmet’e sonuçta hemşeriyiz yardımcı olur bana.

Hayali Hikmetle konuşmasını Rafet bozdu tekrar. Üniversite mezunu olmayacağı için içinizde direk lise soracağım. Mesleği olanlar içerisinde lise mezunu olanlar Atatürk büstüne ayrılsınlar. Hikmet baktı Erçin gidiyor kendisi de gitti. Gerçi gitmese yalan söylese başına bela alabilirdi çünkü dosyasına baktıklarında göreceklerdi. Lise mezunu olanlar bir elin parmağını geçmemişti, toplam beş kişiydiler. Rafet mesleği olmayanlara dönerek sizinle Tamer Komutanınız ilgilenecek dedi ve Tamer Komutanla beraber ayrıldılar içtima alanından. Mesleği olup lise mezunu olmayanları Fatih Komutana bıraktı. Hem mesleği olup hem lise mezunu olanları kendisi ile birlikte Birol Komutan almıştı. Bu komutanlar kimdi derseniz. Tamer komutan Kıdemli Başçavuştu. Herkes ona Tamer Baba diyordu. Derdi olan muhakkak ona gitmeliydi çünkü çözüm üretmekte birebirdi. Fatih Komutan Yüzbaşıydı. Karakolun bütün işleriyle o ilgilenirdi. Bütün mühimmat revir ne varsa her şeyi kendisi takip ederdi. Askerle uğraşacak vakti olmadığı eğer o vakti bulursa canlarına okuyacağı söyleniyordu. Sinirli adammış çünkü. Birol Komutan ise Zurnanın en alt deliğiydi. Yeni mezun olmuş bir astsubaydı sadece. 20 ya da 21 yaşındaydı. Askerlerle aynı yaşta olduğu için çok iyi anlaşıyordu hepsiyle. Ama çokta yavşaktı kendisi Hikmet bunu hemen çözmüştü. Bölükte olup biten her şeyi Rafet’e yetiştiriyordu. O yüzdende Rafet yanından ayırmıyordu. Herkesin mesleğini sordu Rafet tek tek. Erçin internet kafe işlettiğini Bilgisayar üzerine çalıştığını her şeyini bildiğini söyledi. Hikmet fırında çalıştığını diğerleri motor ustası, eczane kalfası ve gün ısı ustası olduğunu söylediler. Gün ısı ustasını kazan dairesine verdi direk. Eczacıyı hemen revirci yaptı. Bizim iki arkadaş kalmıştı. Birol elindeki kâğıtları uzattı. Her asker için bir kâğıt vardı. Erçin’in kâğıdını görür görmez, hım öyle miymiş? İyi bakalım sen yazıcım olacaksın ayrıl bakalım dedi. Hiçbir şey sormadan. Sıra Hikmet’e gelince kâğıt vermedi Birol kulağına bir şeyler fısıldadı Rafet’in. Öyleyse koyun bunu çay ocağına başka bir şey yapmasın dedi ve gitti. Sevinmeli miydi sevinmemeli miydi bilemedi Hikmet. Erçin’e sordu ondan sonra sevindi. Erçin yazıcı olmaktan mutluydu Hikmet içinde sevinmişti. Hafif kırık çocuk ama sevdim lan ben bu Hikmeti diyordu içinden.

Uzunca süre vukuatsız bir askerlik geçirdi Hikmet. Çay ocağına bakıyor muhabbet ediyordu. Hiçte terörist falan yoktu karakolda. Kim uyduruyordu bunları. Eğleniyordu da. Yine silah vermemişlerdi kendisine o yüzden nöbeti de yoktu. Tek nöbeti tuvaletti tuvalet temizleme nöbetleri vardı sadece. Alışık olduğu için gocunmuyor pekte umursamıyordu. Ocağın tek sorumlusu oydu. Haftalık olarak Fatih yüzbaşıya hesap veriyordu. Yine hesap gününde Fatih yüzbaşıdan azar yemişti. Tokatlamıştı Fatih Yüzbaşı kendisini. Niye eksi veriyorsun ne yapıyorsun paraları doğru söyle diyerek üstüne gitmiş tokatlamıştı Hikmet’i. Hikmet konuşamamıştı korkudan. Diyememişti tezkereci askerler aldıkları çayın parasını ödemiyorlar diye. Sonra sonra diye geçiştiriyorlardı Hikmet’i. Gariban bulmuşlardı Hikmet’i. Saf salak diye kazıklıyorlar para vermiyorlardı. Hikmet yediği tokatlardan sonra çay vermemeye karar verdi tezkereci askerlere. Ya parasını peşin vereceklerdi yada çay yoktu. Çavuş geldi çay istedi Hikmet’ten. En çokta bu ibne çavuş vermiyordu parayı. Çavuştu ya her şey onundu sanki. Komutanlarda yoktu bundaki havalar. Vermedi Hikmet. Önce para sonra çay dedi. Çavuş gülerek dalga geçiyor sandı çevresinde de askerler olunca yalandan gülmeler attı etrafa. Belli etmedi sinirini.

  • Tamam lan vereceğiz dedik ya. Ver şimdi çayımı içip hemen nöbet dağıtacağım.
  • Önce para dedik.
  • Güldük eğlendik Hikmet ver şu çayı.
  • Önce Para sonra çay

Bu son dediğinden sonra yapıştı yakasına çavuş. Nasılda güçlüydü piç bir kaldırışta ocağın camından dışarı çıkarmıştı Hikmet’i. Tokatlamaya hatta yumruklamaya başladı Çavuş. Hikmet yine hiç bir şey yapmıyor sadece yiyeceği tokatları bekliyordu. Beynindeki Hikmetle konuşarak bu dayak faslını atlatmayı bekliyordu. Çavuş Orospu Çocuğuna bak lan sen dedi en son yumruğu atarken. İşte orada ne olduğunu anlayamadı kimse. Bir anda Hikmet doğruldu. Çavuşu altına alıp yumruklar savurmaya kafa atmaya tekme atmaya başladı. Zor aldılar çavuşu elinden. Yüzü gözü kan içindeydi Erdi Çavuşun. Erdi Bey mi desek acaba. Cidden Hikmet’in dediği kadar var. Hiç yakışmıyor çavuşa bu isim. Deli ye bak lan sen. Demek doğruymuş deli gücü denilen şey diye mırıldanıyordu herkes. Dört kişi zor tuttu Hikmet’i. Kimse bilmiyordu ama kapıda bekleyen Tamer babanın en başından beri her şeyi izlediğini. Bir anda herkes Ercan’ın Dikkat diye bağırmasıyla irkildi ve Esas duruşa geçti. Kaldırın şunu yerden diyerek bağırdı. Çavuşun yanına yaklaşıp bir tokat attı. Aynısını birde Hikmete geçirdi. Hızlı adımlarla çıkarken hemen karargah binasına gelsinler diye kükredi. İkisi de karargaha girdiklerinde Rafet’i gördüler karşılarında. Kafasıyla odayı işaret etti Rafet önden kendisi girip koltuğuna oturdu. Rafet bağırıyor Çavuş Hikmet’i suçluyor bizim salak hiçbir şeye cevap veremiyor tikiyle uğraşıyordu. Çavuşa siktir çektikten sonra Hikmetle baş başa kaldılar. Tamer Baba girdi odaya. Komutanla konuştular ama Hikmet duymuyordu sanki, öylece ruh gibi oturuyordu. Her şeyi eksiksiz anlattı baba. Hikmet’in haklı olduğunu çavuşun para vermeden çay istediğini alamayınca dövmeye başladığını annesine küfür edilince Hikmet’in bir anda delirdiğini söyledi. Ne eksik anlattı nede abarttı. Baba çıkınca Birol’u çağırdı. Elinde dosyalarla girdi içeri Birol. Dosyasına baktılar Hikmet’in. Bu dosya gerçek mi yahu dedi Rafet. Birol tamamıyla gerçek dedi. Sen Antalyalımısın diye sordu Hikmet’e Binbaşı. Ama cevap alamadı Tiki yüzünden beynindeki Hikmet’le kavga ediyordu o sırada bizimki. Dosyada tiki olduğu yazıyordu ve ses etmedi Rafet. Yanında yaklaştı karşısına oturdu ve onu da oturttu. Gözlerinin önüne geçip el salladı. Biraz sonra karşısında Rafeti gören Hikmet bir anda ayağa kalkarak tekmil verdi.

  • Hikmet Şenol. Antalya. Emret Komutanım.

Sakinleştirerek oturttu Rafet onu. Ardından uzun uzun sohbet ettiler. Kendisinin de Antalyalı olduğunu güzel bir tesadüf olduğunu bundan sonra kendisinin postası olacağını devamlı kendisinin yanında olacağını söyledi ve Hikmet’i gönderdi.

Hikmet’in durumunun farkına varmıştı Rafet onu geri kazanmak istiyordu ve yok olmasını engellemek istiyordu. Ailesini yaşamını hapisteki durumunu her şeyi öğrenmişti. Satıcı olup olmadığını Hikmet’ten dinledi ve gerçekten boşu boşuna cezaevinde yattığını anladı. O günden sonra arkadaşlarını görmediğini cezaevinden döndüğünde baktığını ama taşındığını öğrendiğini söyledi. Rafet hiç bir şey söylemedi sen geçmişini bırak sadece buraya odaklan diye salak salak teselliler veriyordu. Komutanlık kitabına karşıdakine duygusal moral verme eğitimi de eklenmeliydi. Durmadan gaz verme eğitimi alıyorlardı.

Erçin’le yedikleri içtikleri ayrı gitmiyordu şimdide beraber çalışacaklardı. Komutan çağırana kadar aynı odada oturacaklardı. Çok sevinmişti buna. Baya da eğlenceli günler geçiriyorlardı. Rafet’i çok sevmişti. Çok başka davranıyordu çünkü kahramanımıza. Durmadan üzerine titriyor muhabbet ediyor nereye giderse onu da götürüyordu. Dağlıca da bir toplantımı yapılacak halkla, beraber gidiyorlardı. Düğün mü var hemen yanı başındaydı. Şehre mi inilecek hiç kuşkusuz Hikmet oradaydı. Çok seviyordu Rafet babasını. Bence Tamerin değil bunun adı baba olmalıydı kendisine göre. Çünkü Tamer hiç sormadan tokat atmıştı kendisine. Ama çokta acımamıştı. Sonralardan öğrenecekti Tamerin binbaşıyla konuştuğunu. O yüzden Tamer’de baba adamdı.

Beraber geldiği arkadaşlarının yaklaşık olarak 5 ayları kalmıştı kendisinin de izinleri düşersek 9 ayı kalmıştı. Erçin’le devamlı bunu konuşuyorlardı. Çıkınca yine oturur konuşur muyuz Erçin, diyordu her aklına estiğinde. Erçin de tabi ki konuşacağız kardeşim benim. Her aklıma geldiğinde yanına geleceğim senin. Seviniyordu bunları duyunca bizimkisi. Çok mutluydu, eğleniyordu, rahatı da yerindeydi. İyi ki o otobüse binerken kaçma fikrini kafasından atmıştı. Yoksa nasıl tanışırdı Erçin ve Rafet’le. Rafet komutana bile sormuştu.

  • Antalya’ya gelirseniz beni arar mısınız komutanım. Sizi görmeyi çok isterim. Malum askerliğim bitiyor az kaldı.
  • Ne bitmesi lan manyak, daha 9 ayın var, buda 270 gün yapar.
  • Olsun komutanım sonuçta bitecek. Siz gelince haber verir misiniz bana göreyim sizi diye.
  • Veririm lan veririm. Manyak herif. Veririm. Bende seni görmeyi isterim. Senin gibi manyak gelmez bir daha. Önemli adamsın vesselam.

Dedi ve siktir etti Hikmet’i odadan. Hikmet sevinmişti dediklerine. Demek ki Binbaşıda onu seviyordu. Zaten sevmese neden düğüne götürsün ki onu. Gerçi düğüne gidince yemek yemesine izin vermiyormuş. Yenmezmiş, önemli konularmış bunlar. Dikkat etmek gerekiyormuş. İçine zehir koyarlar diye düşünüyordu komutan. Daha sonraları yemek için ısrar ettiği bir düğünde komutan arabaya çekip konuştu bizimkiyle.

  • Önemli bir karakolun En önemli komutanıyım. Sende en önemli Komutanın sağ kolusun. Bu nedenle senide beni de zehirleye bilirler. Aralarına terörist karışmış olabilir. Anlıyor musun beni.
  • Anladım komutanım.
  • Ben anlayamadım asıl?
  • Emredersiniz Komutanım.
  • Aferin hadi düğüne.

Oturdular saatlerce düğünde. Eğlenceyi izlediler. Bizimki olduğu yerde ayaklarını kıpırdatarak oynuyordu. Ama dışardan oynuyordu denemez, çişi gelmiş bir çocuk gibi kıvranıyordu denir. O arada Binbaşıya birisi çay ikram etmek istedi. Komutan aldı ama içmeyecekti. Ayıp olmasın diye alıp masaya koydu. Kulağına eğilerek.

  • Komutanım bir konu arz edebilir miyim.
  • Et koçum.
  • Bu çayı getirdiler ya içmeyin sizi zehirlemek istediklerini söylediniz.
  • İçmeyeceğim zaten ayıp olmasın diye aldım.
  • Ben bu çayı getiren adamdan kıllandım takip edeyim mi?
  • Lan saçmalama manyak herif. Dur durduğun yerde. Ne takibi. Hadi terörist çıktı ne yapacaksın.
  • Sen benim komutanımı mı zehirleyeceksin lan diye sıkacam kafasına.
  • Anladım güzel bir fikirmiş. Peki takip bakalım. Ama terörist çıktı diyelim adam. Sen neyle sıkacaksın kafasına.
  • Ben şimdi silahsız olduğum için, sizin iki silahınızdan birisini ben alacağım
  • Lan manyak herif git başımdan arabanın başında bekle geleceğim bende şimdi.
  • Emredersiniz komutanım.

Komutanını zehirlemek isteyen Teröristin kafasına sıkamamıştı. O yüzden sinirliydi. Erçin’le bu durumu konuşmalıydı. Her şeyi konuşurdu Erçin’le, her şeyi. Orkun’dan sonra galiba en yakın arkadaşı oydu. Hatta Orkun’la beraber en yakın arkadaşı Erçin’di. Hikmet’in bu tavrı, Binbaşıyı gülümsetmişti. Hoşuna gitmişti hareketleri. Demek ki onu ne olursa olsun koruyacaktı Hikmet. İyi bir şeydi bu. Önemli bir şeydi.

Size karakoldan bahsetmemiştim demi hiç. Bildiğiniz karakola benzemiyor bu karakol. 3 Dağın eteğinin birleştiği yerde karakol inşa etmişler. Bu karakolun çeşitli nöbet kulübeleri ve ayrıca birkaç tane nöbet tepeleri vardı. Bu tepelere saatlik nöbet değişimi için gidilmezdi. Çıkıldıktan üç gün sonra diğer gurup çıkardı. Bu şekilde nöbet tutulurdu. İşleyiş ve koordinatlar hakkında bilgi vermeyi düşünmüyorum. Aramızda vatan haini teröristler olabilir. O yüzden kafanızda Allah’ın siktir ettiği yerde bir karakol hayal edin ve durumları öyle düşünün.

Günler geçiyor askerlik her gün biraz daha eriyordu Hikmet için. Terhis olacağı için üzülmeye bile başlamıştı aslında. Ama gitmek istiyordu Antalya’sına. Birliğine geldiğinden beri hiç çatışma olmamıştı bizimkilerin atış eğitimleri hariç hiç yoktu mermi sesi. Kendisi de katılıyordu bunlara. Hatta Rafet kendisine tüfek zimmetlemişti. Ama o tüfeği alamazdı silah teslimden. Acil durumlarda alabilecekti tüfeğini. Tüfeğini özenle temizlerdi Hikmet. O kadar özenir diki, artık yeter kalk artık diye kaldırırlardı Hikmet’i. Hikmet’in en değerli şeyi o tüfekti. Acil durumlarda almasına izin vardı birde temizleme günlerinde. Demek ki acil anlarda silah kullanmamı istiyorlarsa önemli bir insandı kendisince. Amına koyacağım o acil anların diyordu içinden. Koyardı da, küçümsemeyin sakın. Size karakol bilgilerini, şifrelerini, kodlarını, koordinatlarını kesinlikle belirtmeyeceğim. Ama siz anlattıklarımı kafanızda şekillendirmeye ve o anları yaşamaya özen gösterin lütfen.

Binbaşı karakoldaki odasına çekilmiş uyumaya gitmişti. Hikmet’te Erçin’in yazıcı odasında oturuyor, arkadaşıyla sohbet ediyor, çay içiyordu. Akşam 19:00 sıralarıydı. En doğuda oldukları için saat 18:00 dedi mi karanlık basıyordu karakolu. Tam 19:00 olduğu sırada ardı ardına telsizler ötmeye ve telefonlar çalmaya başladı. Her yerde sesler yükseldi. Erçin anladı bir bokluk olduğunu ama Hikmet halen tavana bakıyor tavandaki badana izlerinden şekiller çıkarmaya çalışıyordu. Erçin’in sesiyle irkildi, kendine geldi. Koş komutana haber ver koşşşşş.

Öyle hızlı koştu ki kendisi de silah seslerini duyunca anladı. Bu atış sesi değildi. Bildiğin mermi yağıyordu. Hani bu orospu çocukları korkuyordu bu Rafet’ten. Şimdi Rafet uyuyor diye gaza geldiler demek ki. Rafet bir uyansın bak nasıl kaçıyorlardı. Odasının kapısını çaldı çaldı açan yok. En sonunda açtı girdi. Ama Rafet yoktu odada. Koştur koştur bulmaya çalışıyordu. Belli ki odadan çıkmış ve kendisini arıyor olabilirdi. Sonra bir anda aklına tüfeği geldi. Acil durumda ala bilirdi ve bu acil bir durumdu. Gitti ve tüfeğini aldı. Şarjörleri doldurdu. Yeleğini girdi her şarjörü yerli yerince taktı. Kafasındaki eksikliği hissedip onu da tamamladıktan sonra karargâh binasına girdi. Rafet telsizlerin başında emirler veriyordu. O anda öğrenmeye başladı her şeyi. İlk saldırı birinci tepeden gelmişti. 19:20 gibi ikinci saldırı üçüncü tepeden başlamıştı. Saat 20:00 olduğunda bütün tepeler yoğun ateş altındaydı. Her yerden mermi sesleri, roket atar sesleri yükseliyordu. Bir nöbet tepesini aşmışlar aşan grup diğer tepeleri arkadan sarmaya başlamışlardı. Biraz daha aşağıya indiklerinde karakol menzile gireceklerdi. Arkadan gönderilen timler tepeyi geri aldılar. Hızlı bir şekilde saldırıya geçip püskürttüler. Ama on dakika geçmeden geri kaybettik tepeyi. Her şeyi tek tek takip ediyordu Hikmet. Acil durumda kendisine ihtiyaç duyacaklardı. Bu sefer tiki çıkmamıştı meydana. Korkmuyordu çünkü o bir askerdi ve komutan postasıydı. Aynı zamanda komutanın sağ koluydu ve ona ihtiyaçları vardı. Komutanın yanından ayrılmadan takip etmeliydi. Adamlar az önce kaybettikleri tepeyi on dakikada nasıl geri ala bilirler diye çıldırmıştı Rafet. Ama telsizden duydukları çok zorlamıştı onu. Erçin de bırakmıştı işlerini güçlerini teçhizatlarını giyip karargâh kapısındaki kulübeye girmişti. Karargâh askerlerinin nöbet yeri orasıydı. Bu şekilde sıcak temasta muhakkak karargâha girilemezdi. Engellenmesi gerekliydi. Rafet az önce savuşturdukları 30 Teröristin 100 kişi olarak tepeyi geri aldıklarını duyunca küçük dilini yuttu neredeyse. Komutanım kobra desteği, askeri destek istiyoruz. Çok kalabalıklar. Her yerden saldırıyorlar. Demek ki Rafet’inde komutanı varmış diye geçirdi içinden Hikmet. Çok geçmeden diğer tepelerinde bir bir düşmeye başladığı bilgisi geldi. Karakol içinde kalan bütün askerler kulübelere yönlendirildi. Son nefesinize kadar koruyacaksınız diye bağırdı Rafet. Bu karakol ele geçirilirse bu bayrak inerse hepiniz Türklüğünüzden utanın. Bu sözler öyle bir gaza getirdi ki karakol askerlerini. Emredersiniz Komutanım, diye inledi her yer. Kesin korkmuştu Teröristler ama belli etmiyorlardı. Durmadan sıkıyordu şerefsizler. Çatışma baya bir sürdü. Onlarda eriyordu bizde eriyorduk. Çok fazla şehit vermiş çok fazlada leş almıştık. Ama her şey bitti denilen noktaya gelinmişti. Karakolun içine teröristlerden sızma gerçekleşmişti. Hemen Binbaşıyı karargâha soktu Yüzbaşı Fatih. Binbaşı silahını tüfeğini alıp gitmişti çatışmaya. Zorla soktular binbaşıyı karargâha. Ellerine geçmemeliymiş. Geçerse ülke için utanç verici bir şeymiş. Hikmet olan bitene anlam yüklemeye çalışıyordu, olduğu yerde donmuş kalmış komutanın sağ kolu olarak onunla beraber odasına çekildiler. Komutan masanın üzerine silahını koydu ve mermiyi ağzına sürdü. Orada anlamıştı Hikmet. Teröristlerin eline geçmemek için kafasına sıkacaktı. Kendisi de tüfeğini hazırladı ve kurma kolunu çekti. Rafet bakmıyordu hiçbir yere. Hikmet’te odanın köşesine hem komutanı hem de kapıyı görecek şekilde yerini almıştı. Karargâh önündeki çatışma seslerini duydu Hikmet. Daha sonra koridorda ayak sesleri duymaya başladı. İyice dinledi ayak seslerini. Gelen sadece bir kişiydi. Hikmet bütün askeri eğitimleri çok iyi almış, eline silah vermeseler bile iyi bir nişancıydı. Aynı zamanda iyi bir askerdi. Ama cezaevi geçmişi yüzünden hiçbir şeye elini sürdürmüyorlardı. Kendini gizlediği koltuğun arkasından tüfeği ile nişan almış şekilde bekliyordu. Kapı yavaşça açıldı. Komutan silahını şakaklarına dayamış sıkacakken. Hikmet, Baba diye seslendi. Donuk bir sesle, Duygusuzca ve acı içinde.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir